Yorumlarınız (0)
-
Henüz yorum yapılmamış.
1- FAİZ NEDİR?
Faiz, günümüzde daha çok "ödünç paranın getirisi", "paranın zaman değeri" ve "paranın kirası" şeklinde tanımlanmaktadır. Nitekim bugün faiz uygulamalan büyük oranda para borçlarında gerçekleşmektedir.
Mislî (piyasada standart bulunan) bir varlık (para, altın, buğday, nohut, kağıt, kumaş, yumurta gibi) borç verilip fazlalık şartı koşulursa borç faizi gerçekleşir. Buna göre 1.000 TL verip belli bir vadede 1.500 TL istemek, ya da 100 kg buğday verip belli bir vadede 120 kg buğday istemek faizli bir işlem olmaktadır.
Herhangi bir sebeple oluşmuş ve "kesinleştirilmiş" vadeli borcun vadesinin uzatılıp borcun artırılması da faiz doğurur. Buna göre 3 aylık bir çek karşılığı mal satıldığında müşteri malın maliki olmakta ve satıcıya teslim edilen çek "nakit borcun belgesi" hükmünü almaktadır. Dolayısıyla satıcı elindeki çekin vadesini uzafatıp borcu artırdığında nakit bir varlığı daha fazlasıyla değiştirmiş olmaktadır. Bu işlem de faizli muamele sayılmaktadır.
Kıyemî (piyasada standart bulunmayan ve birimleri arassıda farklılık olan) varlıkların (hayvan, arsa, araç, daire, dükkan el işi halı, mücevherat gibi) değişiminde ise faiz gerçekleşmez. Buna göre bir başkasının aracını belli bir dönem için kullanıp dönem sonunda hem aracı teslim edip hem de bir miktar ödeme yapmak faiz değil, kira olarak değerlendirilir.
2- KAR NEDİR?
Herhangi bir ürünün üretimi veya alım satımı ya da bir projenin hayata geçirilmesi sırasında katlanılan maliyet ile fiyat arasındaki fark ticaretten doğan kardır. Buna göre tarım ürünlerinin üretimi, binaların yapımı, fabrikalarda yapılan üretimler ve mal alım satımları neticesinde kar elde edilebilir. Meşru olan kar olmaz ise hiç kimse ticaret yapmaz. Bu da ihtiyaçların tek başına karşılama imkanı olmayan ve sürekli daha kaliteli bir yaşam arzulayan insanoğlunun muhtaç olduğu ürünlere ulaşmasını engeller. Karda sınırlama olmadığı gibi piyasada belirlenmesi asıldır. Ancak karaborsacılık ve manipülasyon gibi sebeplerle fiyat hareketliliği oluşuyorsa devletin piyasaya müdahalesi her zaman mümkündür.
3- BORCUN ALTIN VE DÖVİZE ÇEVRİLEREK VERİLMESİ UYGUN MUDUR?
Borç verilebilir her türlü mal ve varlık borç olabilir. Bu bakımdan para borcu yanında altın ya da döviz borcu vermek de meşrudur. Alacaklının TL olarak verdiği borcun enflasyon karşısında değer kaybetmesi sebebiyle uğrayacağı zaran enflasyon farkını talep ederek gidermesi mümkündür. Aynı şekilde borç verirken vereceği borcu diğer para türlerinden birine çevirerek vermesi de uygundur. Bu bakımdan alacaklı fiilen TL karşılığı altın ya da döviz alıp bunu borçluya verebileceği gibi borçluyu kendisi adına borç vereceği miktarda altın ya da döviz almaya vekil kılıp aldığı altınları ya da dövizi kendisine borç vermiş de olabilir. Bu işlemin endeksleme yoluyla sanki altın ve döviz alınmış ve verilmiş gibi yapılması ise borçlu yararına olduğu için istihsanen uygun görülebilir. Zira borçlunun önce altın alıp sonra bunu satması lüzumsuz yere zarar etmesi anlamına gelir. Ancak endeksleme yapılırken borç verilen günün kuru ile hesaplama yapılmalı; günün kuru üstünde bir bedelle endekslemeye gidilmemelidir.
Borç verilirken herhangi bir emtianın esas kabul edilmesini doğru bulmaz iken döviz ve altın için endekslemenin uygun olacağını söylemek çelişki değildir. Zira altın ve döviz para cinsi içerisindedirler ve paralar birbirlerinin yerine geçebilirler. Ayrıca paraların değer kazanma ve kaybetme süreçleri emtialar kadar riskli değildir. Elbette altın, döviz ya da TL’nin birbirleri karşısındaki değerinde farklılaşma mümkündür. Ancak bu farklılaşma emtiaların değerindeki farklılaşmaya göre daha sınırlı kalmaktadır. Borç, altına ya da dövize endekslenmiş ise artık alacaklı altın ya da döviz almayı kabul etmiş demektir. Altın ve döviz düşerse enflasyon farkını alınması kararlaştrılamaz. Yani alacaklı her halükarda değeri artanı almayı garantilemek üzere birden fazla enstrümana endeksleme yapamaz. Zira bu, borçluya haksızlık anlamına gelir. Bu arada endekslenen ürünlerin fiyatlarındaki değişimler sebebiyle taraflardan ‘birinin diğer ürünlere nazaran borçtan daha az ya da çok tahsil etmesi ya da ödeme yapması haksızlık sayılamaz. Zira borç ilişkilerinde mutlaka böylesi düşme ya da artmalar olabilecektir. Önemli olan bunun baştan haksızlık olacak tarzda düzenlenmemesidir.
4- ALTIN KATILMA HESABI OLUR MU?
Katılma hesapları emek sermaye ortaklığı (mudarabe) çerçevesinde açılır. Mudarabe akdinde sermayenin nakit olması asıldır. Buna göre paraların sermaye olması temel kuraldır. Altın ya da para vasfı taşıdığı için sermaye olabilir. Hatta nakit olmayan varlıklar bile değeri tespit edilerek sermaye kabul edilebilir. Dolayısıyla altın katılma hesapları olabilir. Bu hesaplara işletmeden kaynaklanan kar dağıtalabilir. Işletilecek altının başka bir para birimine çevrilme zorunluluğu var ise katılım bankasının kur riskinden korunma amaçlı vaadleşme usulüyle ileri vadeli döviz işlemi (forward) yapmasına müsaade edilmektedir. Zira burada döviz işleminden spekülasyon yaparak para kazanmak değil; meşru bir ticareti korumak söz konusudur. Olağanüstü miktardaki altın varlıgının ülke ekonomlsine katılmasındaki sosyal zaruret hali de ileri vadeli döviz vaadleşmesine müsamahakar bakışta etkilidir.
5- BANKA MAAŞ HESABI PROMOSYONLARI NASIL DEĞERLENDİRİLMELİDİR?
Bankalar, parayı nakleden kurumlardır. İşçi çalıştiran kuruluşların da binlerce çalışanına maaş ödemesi gerekir. Bu işlemin en kolay yolu bankalardan istifade etmektir. Faizli de olsalar bankalardan hizmet almak meşrudur. Bankalar pek çok yere şube açmış, internet şubeleri oluşturmuş, ATM’ler kurmuş, diğer bankalarla anlaşmalar yapıp ortak ATM’ler oluşturmuşlardır. O halde kurumlar bankalar aracılığıyla maaş dağıtımlarını gerçekleştirebilirler.
Bankalar parayı işleten müesseseler olmaları ve günlük bile olsa belli oranda paranın hesaplarda kalması onlara fayda sağladığı için bu maaş dağıtımının bankaya da faydası bulunmaktadır. Bu faydanın doğrudan faiz kazancı olması gerekmemektedir. Yani banka, hesaplardaki her kuruş karşılığı faiz alıyor değildir. Maaş dağıtım işlemleri bankaların hesap sahiplerine çapraz satışlar yapabilmesine de imkan sunduğu için tercih edilmektedir.
Bankalar maaş dağıtım karşılığında ücret alma hakkına bile sahip iken işlemin kendisine menfaati olduğu için kendisi kuruluşlara promosyon ödemesi yapmaktadırlar. Geçmişte bu tür ödemeler doğrudan kuruluşların olurken bugün kuruluşlar promosyonun çalışanlarına aktarılmasını istemektedirler. Bu promosyonlar çalışanlar için faiz sayılmaz. Zira çalışan parasını ayın 15’inde alabilme hakkına sahiptir. Çalışanın parası da zaten ayın 15’inde kendisinin olmaktadır. Aynca çalışan bankayla faiz akdi yapmış da değildir.
Bu promosyonların kurum için faiz olması da isabetli değildir. Burada meşru bir işten bankanın farklı istifadeleri olacağı için işverene ödediği bedel söz konusudur denilebilir. Bir başka açıdan da kurumların bankalara yatırdıkları meblağlar bankaya borç verilmiş değildir. Bu paralar bankanın hesap sahiplerine ödemesi için kendisine emanet edilmiştir. Dolayısıyla faizcilik amacı taşıdığı da düşünülemez. Bankanın hem işlem yapıp hem de bedel ödemesini şöylece örneklendirebiliriz: Normalde müvekkiller avukatlara ödeme yaparken prestij ve reklam amacıyla bir avukatlık bürosu herhangi bir ünlü şirketin hukuk işlerini ücretsiz ya da belki kendisi ücret ödeyerek üstlenmek isteyebilir. Buna mani bir dînî delil bulunmamaktadır. Ancak kuruluş ile banka paranın normalden birkaç gün evvel bankaya yatırılması ve buna karşılık promosyon ödenmesi üzerine anlaşırlarsa bankanın kuruluşla anlaşması faizli hale gelir. Ancak yine de bu durum çalışanı ilgilendirmemektedir.
6- HESAP İŞLETİM ÜCRETLERİ NASIL DEĞERLENDİRİLMELİDİR?
Bankada hesap açmış olmak bankanın müşterisine hizmetler sunmasını gerekli kılmaz. Yani borç verilen bir şahıstan alacaklıya hizmet etmesi beklenemez. Hizmetin ücreti borçlu tarafından alınabilir. Hatta borç verildiği için hizmet şartı koşmak faiz sayılır. Banka hesaplarında karşılıklı menfaat söz konusudur. Banka kendisine yatırılan paradan istifade ederken hesap sahibi de bankanın parasını korumasını ve istediğinde kendisine vermesini sağlamış olmaktadır. Bankalar oluşturdukları hesaplar yoluyla müşterilerine pek çok hizmetler sunarlar. Bu hizmetlerin her biri ayrı ayn ücretlendirilmeye açıktır.
Örneğin ATM, internet bankacılığı, mobil bankacılık ve telefon bankacılığı gibi birçok hizmet söz konusudur. O halde bankaların bu hizmetler için belli bir ücret talep etmeleri uygundur. Bu ücreti ödemek istemeyenler hesaplarının kapatılmasını talep edebilirler Ancak bu ücretin hesap sahiplerine açıkça bildirilmesi gerekir. Bankaların pazarlama stratejisi gereği kimi hesap sahiplerinden ücret almazken diğerlerinden ücret alması ise haklarıdır.
7- KATILIM BANKALARI, NAKİT İHTİYACI OLANLAR İÇİN HİÇBİR İŞLEM YAPMAZ MI?
Günümüzde katılım bankaları müşterilerinin nakit ihtiyaçlarını karşılamak üzere çoğunlukla bir işlem yapmamaktadırlar. Yani müşterilerinin doğrudan nakde ihtiyaçları olduğunda buna yönelik bir çözüm yolu kul lanmamaktadırlar. Fakat para bulamaz ise büyük sıkmtılar yaşayacak samimi müşterilerine teverruk yapmakta ve böylece onlan bu sıkındı süreçten kurtarmaktadırlar.
İslam insanların faize girmesini men etmiş ancak ticaretle nakit bulmalarına engel olmamıştır. Gerçek ticarî işlemleri, nakde ulaşma amacı var diye gayri meşru saymak hem delilsizce yasak koymak hem de keyfî olarak insanlan sıkıntıya sokmaktan başka bir şey değildir. Muamelatta kolaylaştıncı yorumu tercih ederek insanların faize girmek yerine meşru ve gerçek bir ticaretle nakde ulaşmalarını temin etmek en doğrusudur.
8- BORSADA HİSSE SENEDİ ALMAK NASIL DEĞERLENDİRİLMELİDİR?
Ortaklık veya alacaklılık sağlayan, belli bir meblağı temsil eden, yatırım aracı olarak kullanılan, dönemsel gelir getiren, misli nitelikte, seri halinde çıkarılan, ibareleri aynı olan ve şartları Sermaye Piyasası Kurulu’nca (SPK) belirlenen kıymetli evraklara menkul kıymet denilir. Hisse senetleri, tahvil ve Hazine bonoları menkul kıymetler arasındadır. Menkul kıymetlerin arz ve talebinin karşılandığı organize pazarlara ise menkul kıymet borsası adı verilir.
Hisse senetleri ait olduklan şirkete ortaklık sonucu verdiklerinden alım satımları ilkesel olarak meşrudur. Ancak ortak olunacak şirketlerin faaliyet ve gelirlerine göre hüküm değişmektedir. Dinen meşru olmayan faaliyetler için kurulmuş şirketlerin Hisse senedi alınamaz. Faaliyet alanı dinen meşru olan ve dinin onaylamayacağı hiçbir geliri bulunmayan şirketlerin hisse senedi alınabilir. Kabul edilen genel görüşe göre şirketin toplam aldığı faizli kredi, hisse senetlerinin toplam piyasa degerinin %30’unu geçmiyorsa, şirketin faizli bankalardaki mevduatının toplamı, hisse senetlerinin piyasa degerinin %30’unu geçmiyorsa ve şirketin dinin uygun görmeyeceği karı o yılki karının %5’ini geçmiyorsa böylesi şirketlerin hisse senedi alınabilir. Temettü alındığında dinin uygun görmediği gelirler toplamı gelirin içinden çıkarılılıp ihtiyaç sahiplerine aktarılır. Türkiye’de katılım endeksi böylesi bir incelemenin ürünüdür.
9- KATILIM BANKASININ TESLİM ALMADIĞI MALI SATMASI UYGUN MUDUR?
Katılım bankaları, satacakları malları müşterilerine verdikleri vekalet yoluyla kabzederler. Aslında katılım bankaları ilk kurulduklarında kendileri adına mal alımı yapılınca bizzat malı takip etmekteydiler. Ancak zamanla bu imkansız hale geldi. Zira artık milyarlarca liralık işlem hacmine ulaşmışlardır. Her bir alım satımı bizzat takip etmek üzere eleman istihdam etmeleri maliyetleri yükseltecektir. Bu da müşteriye yansıtıldığında mennuniyetsizliğe yol açacaktır. Dolayısıyla bankalar malı doğrudan satnak için aldıkları malın müşterisi mal hakkında daha iyi bilgi sahibi olduğu ve bankanın malı bizzat teslim almasının ekstra maliyet doğuracağı ve bunun da müşteriye yansıyacağı gibi sebeplerle banakanın malın satıcıdan teslim alınmasını vekaletle yapıp yapamayacağı düşünülmüş ve içtihatla buna izin verilmiştir.
10- MURABAHA (ALIM-SATIM) FAİZ HİLESİ MİDİR?
Faizli bankanın amacı her ne gerekçeyle olursa olsun kendisinden kredi talebinde bulunan kişiye istediği meblağı "borç” olarak vermek ve bu parayı faiziyle birlikte tahsil etmektir. Murabaha işleminde ise "gerçek” bir mal ya da hakkın satıcısından peşin bedelle alımı ve müşteriye taksitli fiyattan satımı söz konusudur. Dolayısıyla gerçek bir mal ya da hakkın gerçekten peşin alınarak taksitli satılması söz konusu olduğundan, böylesi bir ticarette faiz mevzubahis olmamaktadır. Veresiye satışta ortaya çıkan vade farkı ise faiz değildir.
İnsanları yaılgıya sevk eden etkenlerden biri de örneğin faizli bir bankadan ayhk %1,5 faizle çekilen kredinin 48 aylık vadede ortaya çıkardığı faiz miktan ile 48 ay vade lie aylık % 1,5 oranındaki vade farkının ortaya çıkardığı karın hemen hemen aynı olmasıdır. Yani "mademki 48 ay sonunda ödenen faiz miktarı ile vade farkı miktarı aynıdır, o halde katılım bankasında uygulanan murabaha da faiz hilesidir” şeklinde yanılgıya düşülmektedir.
Sözü edilen vade sonunda ödenen faiz ile vade farkı miktarlarının eşit olduğu gerçektir. Kar payı ile faizin eşit ya da çok yakın olması iki tür bankanın yaptığı işlemin de aynı olduğunu göstermez. Her şeyden önce kar payı ve faiz oranlarını bankalar değil piyasalar belirler. Bütün bankalar piyasaların belirlediği oranlara uymak zorundadır. İki tür bankacılık da finansman yapmaktadır. Fark oranda değil yapılan işlemin şeklinde yani yöntemindedir. Bu yöntem farkı anlaşılırsa söz konusu benzerliğe rağmen iki tür bankacılık arasındaki fark da anlaşılabilir.
Mevduat bankaları da bazı kredilerini katılım bankaları gibi müşteriye değil doğrudan satıcıya ödemektedir (konut ve araç kredileri gibi). Bu durum şekli olarak katılım bankaları ile aralarındaki benzerliği iyice artırmaktadır. O zaman bu benzerlik nasıl izah edilecektir? Şöyle ki, mevduat bankası bu ödemeyi satıcıya yaparken bunu temsil ettiği bankacılığın bir prensibi veya şartı olarak yapmamakta paranın yanlış yerde kullanımını önlemek için yani krediyi sağlama almak için yapmaktadır. Yani paranın satıcıya ödenmesi bu finansmanın kredi vasfını kaybetmesine yol açmamakta sadece ihtiyat ve sağlamlık prensibi yerine getirilmektedir. Klasik bankalar bu şekilde işlem yaparak katılım bankacılığı, Prensiplerine yakınlaşmaktadır. Klasik bankaların katılım bankacılığı prensiplerine benzer işlemler yapması eleştirilecek bir husus değil aksine katılım bankacılığı açısından övgüyle bahsedilecek bir husus olması gerektiği ortadadır.
Sorularla Katılım Bankacılığı (Türkiye Katılım Bankaları Birliği)
[attachment=2240:Türkiye'de katılım bankacılığı uygulaması ve Katılım Bankaları'nın müşteri özellikleri (Yuksek lisans Tezi).rar]